Kierkegaard İman Etik İman Şövalyesi Mutlak Teslimiyet Şövalyesi Trajik Kahraman Faith Ethics The Knight of Faith The Knight of Absolute Resignation The Tragic Hero
According to Kierkegaard, faith is that the self, being itself and willing to be itself, is grounded transparently in God. There is no place for sin in the situation of faith in which such a special connection with God is established, and Kierkegaard expresses that sin is the opposite of faith. On the other side, Kierkegaard’s definition of faith points out that an individual living occurs in the state of faith. According to him, faith is a magnificent paradox that cannot be explained by the universal and does not fit into the categories of reason. One of the best examples of the paradoxical structure of faith is Prophet Abraham’s case of being ordered to sacrifice his son. The attempt to sacrifice his son is an action that cannot be explained in the context of the universal and be understood by reason. In this context, Prophet Abraham seems as the father of faith and the ideal example of the type of person called “the knight of faith” by Kierkegaard. The knight of faith acts by having faith in the fact that God is almighty, and by the grace of the nonsense, human power, freedom, or courage do not work in his position. Such a knight neither relinquishes something nor directs his pain to something else. In the situation of the knight of faith, who is different from the knight of absolute resignation and the tragic hero, ethics and universality are teleologically suspended. The knight of faith, who has a personal relationship with God, displays an act of faith that cannot come to terms with ethics and universality. In this context, it is seen that, according to Kierkegaard, faith is superior to ethics. Kierkegaard’s point of view can be criticized regarding the validity of the generalization of Abraham’s situation and ethical universality.
Faith Ethics The Knight of Faith The Knight of Absolute Resignation The Tragic Hero Kierkegaard
Kierkegaard’a göre iman, benin kendi olarak ve kendi olmayı isteyerek, saydamlık içinde Tanrı’da yer almasıdır. Tanrı ile böyle bir özel irtibatın kurulduğu iman durumunda günaha yer yoktur ve Kierkegaard günahın zıddının iman olduğunu belirtir. Diğer taraftan Kierkegaard’un iman tanımı iman hâlinde bireysel bir yaşantının vuku bulduğuna işaret eder. Ona göre iman evrensel olanla açıklanamayan, aklın kategorilerine sığmayan muhteşem bir paradokstur. İmanın paradoksal yapısının en iyi örneklerinden biri Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmekle emredilmesi durumudur. Oğlunu kurban etme girişimi evrensel bağlamında izah edilemeyecek, akılla anlaşılamayacak bir eylemdir. Bu bağlamda Hz. İbrahim imanın atası ve Kierkegaard’un “iman şövalyesi” tabiriyle adlandırdığı insan tipinin ideal örneği olarak görünmektedir. İman şövalyesi Tanrı’nın her şeye kadir olduğuna iman ederek ve saçmalığın inayetiyle hareket eder; onun konumunda beşerî güç, özgürlük veya cesaret bir işe yaramaz. Böyle bir şövalye ne bir şeyden feragat eder ne de acısını başka bir şeye yönlendirir. Mutlak teslimiyet şövalyesi ile trajik kahramandan farklı olan iman şövalyesinin durumunda, etik ve evrensellik teleolojik olarak askıya alınır. Tanrı ile bireysel türden bir ilişkiye sahip olan iman şövalyesi etikle, evrensellikle uzlaşamaz bir iman hareketi sergiler. Bu bağlamda Kierkegaard’a göre imanın etikten üstün olduğu görülmektedir. Kierkegaard’un bu akış açısı, Hz. İbrahim’in durumunun genele teşmilinin ve etik evrenselliğin geçerliliği yönünden kritik edilebilir.
Kierkegaard İman Etik İman Şövalyesi Mutlak Teslimiyet Şövalyesi Trajik Kahraman
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 29 Nisan 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023Sayı: 25 |